Melek Çelik
Tansu Göktepeli, dört yıl önce Öğretmenler Günü’nde mesleğini bırakıp çiftçilik yapmaya başladı. “Atanmanın günümüzde çok zor olduğunu herkes biliyor. Özel sektör koşulları da hiç uygun değildi. Ben de üretmeye karar verdim” diyen Göktepeli, susuzlukla mücadelesinden ürün seçimine kadar tarımın zorluklarını anlattı.
Tansu Göktepeli
Çiftçilik kariyerine buğday ekimi ile başladığını söyleyen Tansu Göktepeli sözlerini şöyle sürdürdü; “İkinci ürünüm mısır, üçüncüsü mercimekti. Şu an buğday, nohut ve sebzeye yönelmiş durumdayım. Daha alternatif ürün arayışı içindeyim. Bölge, ciddi bir iklim değişikliğiyle karşı karşıya ve çiftçi olarak doğa olaylarına müdahale edemiyoruz. İki yıl çok kurak geçti, iki yıl da yoğun fakat ani ve şiddetli yağışlar oldu. Bu da ürünlere ciddi zarar verdi. İlk iki yılım ciddi bir kuraklığa ve enflasyonunun arttırdığı maliyetlere denk geldi. Zor senelerdi. Üç yılda 14 sondaj kuyusu vurdum. Hâlâ yeterli suya ulaşamadım.”
Yağışları takip edip geç ekim yapmaya çalıştıklarını belirten Tansu Göktepeli, aşırı yağışların da kuraklık gibi verim kayıplarına yol açtığını söyledi. Göktepeli, “Aşırı yıkanan toprakta mineral eksikliği ve gübre yıkanması gibi problemler oluşuyor. Her çiftçi yağış ister ama bizler hayırlısını istiyoruz” diye konuştu.
Olumsuz hava koşulları pamuk ve biber ekenlerin özellikle zarar gördüğünü ve ürünlerde çürümeler yaşandığını söyleyen Göktepeli, “Maddi kayıplar yaşayan çiftçiler oldu” dedi. Hava koşulları, iklim krizi ve pazar konusunda tarımsal bir politika beklediklerini vurgulayan Göktepeli, “İhtiyaç fazlası üretime de dışa bağımlı olmaya da karşıyız” ifadesini kullandı.
“Türkiye bir tarım ülkesidir. Bu sebeple gereken koşullar sağlanırsa, tarımsal üretim planlamasına göre ekim modülü oluşturulursa ne dışarıya muhtaç oluruz ne de çiftçi ekonominin, enflasyonunun kurbanı olur” diye konuşan Göktepeli, gereken parametrelerin sağlanması durumunda çoğu çiftçinin alternatif olarak teknolojik tarım sektörüne adım atacağını düşündüğünü belirtti.
Tansu Göktepeli, çiftçilerin iklim değişikliği ile başa çıkma konusunda tek başlarına yetersiz olduklarını belirtti. Ancak çiftçilerin bilgilendirilmesi durumunda ekim tarihlerini değiştirme veya ürün seçimlerini ayarlama gibi önlemler alabileceklerini ifade ediyor. Göktepeli, bu konuda sorumluluğun bakanlığa ait olduğunu vurguladı:
“Başlarda mecburen yapmaya başladığım işimi sevmeyi denedim. Şu an tarım yapmak ve daha da gelişebilmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum” diyen Tansu Göktepeli, Tarım Bakanlığı’ndan taleplerini de şu sözlerle dile getirdi, “Defalarca sosyal medyada Bakanlığa seslendim ve üreticilere rapor hazırlanması gerektiğini dile getirdim. Ekim modelleri, tarihleri, tercih edilecek ürünler, tohum ve gübre çeşitler hakkında rapor istiyoruz. Bu iş bilimsiz çözülmez.”
Aşırı yağışlı yıllarda ciddi ilaçlama maliyetleriyle karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Göktepeli, “Bugün de mantarla mücadelemiz devam ediyor” diye konuştu. Bölgedeki çiftçilerin mısırı ikinci ürün olarak ektiğini ve yazın sulama yaptıklarını belirten Göktepeli, “Ciddi elektrik kesintileri hem su sıkıntısı oluşturdu hem de dalgıçların yanmasına sebep olup bir maliyet kapısı daha açtı” ifadesini kullandı, fiyatın maliyetin altında belirlenmesinden de yakındı.
İşçi maliyetleri ve artan akaryakıt fiyatları nedeniyle biçim masraflarının da katlandığını, mevsimlik göç nedeniyle bölgede işçi bulma sıkıntısı yaşadığını dile getiren Tansu Göktepeli, mercimeğin ise kotalı ürün olması nedeniyle ihracat problemleri yaşandığını ve yerli ürün yerine Kanada ve Özbek mercimeğinin tercih edildiğini belirtti.
Cevher Aktar
Cevher Aktar da 25 yaşında genç bir çiftçi… Su ücretlerinin aşırı artması nedeniyle bu yıl mısır ekemediklerini ve pamuk üretiminden vazgeçtiklerini belirten Aktar, sadece su masrafının 100 dönüm tarla için 330 bin tl’ye ulaştığını dile getirdi. Aktar, “Son 5-6 yıldır pamuk ekmiyoruz çünkü sattığımızda malımız çok ucuza gidiyor ve her şey aşırı pahalı alıyoruz.” şeklinde konuştu.
Aktar, son dönemde yaşanan olumsuz hava koşullarının tarım ürünlerine büyük zarar verdiğini belirterek, fıstık üretiminde yüzde 40-45 oranında kayıp yaşadıklarını ifade etti. Aktar, “Dolunun değdiği tüm fıstık taneleri zarar gördüğü için içini doldurmuyor ve zamanla kuruyup düşüyor” dedi. Aşırı yağmurun mercimek ve buğday üretimini de olumsuz etkilediğini söyleyen Aktar, “Tarım yerlerinde çok fazla yabancı ot çıktı ve bu da ürün kaybına neden oldu. Aşırı yağmur nedeniyle buğdaylar da ağırlaşıp yere düşüyor ve verimde eksiklikler oluşuyor” değerlendirmesini yaptı.
Tarımsal üretimde kullanılan ilaçlama ve fiziksel müdahalelerin bile iklim değişikliği karşısında etkisiz kaldığını ifade eden genç çiftçi Aktar, daha etkili önlemler alınması gerektiğine işaret etti. Çiftçilerin de anız yangınlarına dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Aktar “Allah çiftçilerimizin emeğini boşa çıkarmasın, inşallah tek temennim bu” diye konuştu.
Mustafa Yılmaz
Şanlıurfa eski Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Yılmaz, kentin belirli bölgelerinde yaşanan şiddetli dolu yağışlarının birçok ürüne zarar verdiğini söyledi. Özellikle Antep fıstığı, zeytin, diğer meyve ağaçları, hububat ve mercimek tarlalarının ciddi şekilde etkilendiğini belirten Yılmaz, Urfa’nın Antep fıstığı üretiminde yüzde 60’a varan oranlarda, hububat ve mercimekte ise üçüncü sırada yer aldığını hatırlattı.
Ziraat Mühendisi Yılmaz, dolu ve aşırı yağışın buğday tarlalarında da yatma durumuna neden olduğunu ve başakta kalite ve verim düşüklüğü yaşattığını belirtti. Yılmaz, üreticilerin bu tür doğal afetler nedeniyle ürün kayıplarına karşı ürünlerini sigortalayabileceklerini ifade etti. Ancak üreticilerin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadığını dile getirdi ve bu yönde ziraat odaları, tarım il müdürlükleri ve TARSİM gibi kurumlar tarafından eğitimler düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Yılmaz, bölgelerinde sadece kredi çeken üreticilerin zorunlu ürün sigortası yaptığını ancak kredi almadan da üreticilerin ürün sigortası yapması gerektiğini belirtti ve bu konuda herkesin sorumluluk üstlenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Yılmaz, günümüzde tarım teknolojilerinin yeterli düzeyde kullanılmadığını belirterek şu açıklamalarda bulundu; “Maalesef, üreticilerimiz tarafından tarım teknolojileri yeterli düzeyde kullanılmıyor. Bunun temel nedeni, artan enflasyon ve tarım girdi maliyetleridir. Bu durum, üreticilerimizin tarım ürünleri için gerekli makineleri alma gücünü düşürmektedir. Küresel iklim krizine karşı alternatif yöntemler ile önlem almalıyız. İklim değişikliği, küresel çapta tarımı etkilemektedir. Tarım, orman ve bitki örtüsü, toprak verimliliği, su kaynakları, enerji, insan sağlığı ve biyoçeşitliliği doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Tüm bunların yanı sıra toprak ve su rejimi değişime uğramakta, tarımsal üretim azalmakta ve gıda güvenliği tehlikeye girmektedir. İklim değişikliği, uzun dönemde toprakların verimsizleşmesiyle birlikte ürünlerde hastalık ve zararların artmasına neden olmaktadır. Günümüzde, bu olumsuzlukların giderilmesi için iklim değişikliği senaryoları üzerinde durulmakta, durum tespiti yapılmakta ve uyum ve azaltım stratejileri etkin bir şekilde uygulanmaktadır.”
Mustafa Yılmaz sözlerini şöyle bitirdi; “Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik verimliliğini iyileştirme, tarımda sürdürülebilirlik, su kaynaklarını etkin ve verimli kullanma gibi çalışmalar yapılabilir. Ayrıca, kuraklığa karşı dayanıklı tohum çeşitlerinin geliştirilmesi ve desteklenmesi, tarımsal üretim yapan küçük aile işletmelerinin birleştirilmesi, organik tarım ve iyi tarım uygulamalarının etkin ve yaygınlaştırılması gibi önlemler alınabilir. Bu konuda üreticilere kamu kuruluşları ve çiftçi örgütleri tarafından ciddi eğitimler verilmelidir. Dolayısıyla üreticilere artık alternatif, toprağı iyileştirecek ve verimliliği artıracak ürünler önermemiz gerekmektedir.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.