Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilim, son haftaların pandemiden sonraki en önemli gündemi. Karşılıklı “savaş” sözcüğünün telaffuz edildiği şu gerilimli günlerde; iki ülke medyasının itidalden hayli uzak bir dil sergilediği görülüyor. Gazeteciler Murat Utku, Stelyo Berberakis ve Murat Sabuncu ile Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Süleyman İrvan ile çatışma ve kriz dönemlerinde barış gazeteciliğini, barış dilini kullanmanın önemini konuştuk.
Halen serbest gazetecilik yapan ve ana akımda çalışırken çok sayıda savaş ve çatışma izleyen Gazeteci Murat Utku, barış dilinin geçerli olmadığı toplumların hep gergin olduğuna dikkat çekip “İki komşu ülke savaşa girerse mağdurların sadece siyasiler ve askerler değil, tüm vatandaşlar olduğu unutuluyor” dedi.
Türkiye’de medyanın gazetecilik fonksiyonlarını yitirip birer parti bültenine dönüştüğünü ileri süren Utku “Hâlbuki barış dili ve barış gazeteciliği yaşatır. Barış dili, dünyayı ve toplumu algılamayı gerektiren bir dildir, zordur, emek gerektirir. Savaşın dili ise çok kolaydır, başka kimseyi anlamak zorunda değilsiniz, herkesin size düşman olduğunu düşünürsünüz ve bu ön kabulle yaşarsınız” diye konuştu.
Barış gazeteciliğinin, barışın dilini dünyaya hâkim kılmanın önemli bir yolu olduğunu dile getiren Utku, bu nedenle editör ve muhabirlerin, hangi hikâyeleri işleyecekleri, hangi detayları başlığa çekeceklerinin önemli olduğuna işaret edip “Çatışmaları, şiddet dışı yaklaşımlar üzerinden değerlendirmek bizi gerçeğe daha çok yaklaştırır” saptamasında bulundu.
Türkiye ve Yunanistan basının gerilime dair attığı milliyetçi ve provokatif başlıkların kabul edilemez olduğunu belirten Utku, “Gazeteciliğin milliyeti, dini, dili yoktur. Gazeteciliğin tek bir dili vardır, o da barış dilidir” dedi.
BERBERAKİS: ASIL İŞ NABIZ TUTMAK KIŞKIRTMAK DEĞİL
Uzun yıllardır Yunanistan’da yaşayan ve Türkiye’deki pek çok yayın organının temsilciliğini yapan gazeteci Stelyo Berberakis ise, “Türkiye ve Yunanistan, mesela Norveç ile Danimarka gibi medeni ülkeler olsalar, bunları oturup konuşabilirler, sınırları belirleyebilirler. Ama bunu becerebileceklerini zannetmiyorum. O yüzden tek yol, uluslararası mahkemelere başvurmak gibi görünüyor” açıklamasıyla umutsuz bir tablo çizdi.
35 yıllık gazetecilik hayatında iki ülke arasında pek çok gerilime tanıklık ettiğini ama bu kadar büyük bir gerilimin ilk kez yaşandığını dile getiren Berberakis, özellikle Türkiye medyasının karşı tarafın görüşlerine hiç yer vermemesini de eleştirdi. Yunanistan’da Kathimerini Gazetesi’nin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tam sayfa makalesini yayınladığını, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın SKY Televizyonu’na konuştuğu bilgisini veren Berberakis “Türk kanallarına bakıyorum, ‘Yunanistan savaş mı istiyor?’ diye altyazılar geçiyor. ‘Haddinizi bilin, bunun bedelini ödemeye hazır mısınız’ diye başlıklar atılıyor. Böyle bir dil yoktu eskiden. Bizim asli işimiz nabız tutmaktır, aktarmaktır, kışkırtmak değil” değerlendirmesinde bulundu.
PROF. İRVAN: İYİ GAZETECİLİK BARIŞ GAZETECİLİĞİDİR
İki ülke arasındaki gerilime, kullanılan dile ve yapılan gazeteciliğe dair yorumlarını aldığımız Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü Başkanı Prof. Süleyman İrvan, Türkiye’de muhalefetin de iktidarı dış meselelerde yani “ulusal çıkarlarda” eleştiremediğini, hatta daha fazla ajite ettiğine işaret edip “Bu yüzden gazetecilik tamamen monolitik bir iş haline dönüştü” dedi.
Türk-Yunan sorunlarının çözülememiş ve çözülmesi de oldukça zor sorunlar olduğunu aktaran İrvan, bu yüzden barış gazeteciliğinin yapılamadığını ifade edip sözlerini şöyle sürdürdü: “Her şeyden önce gazetecinin, sorunların barışçıl yollarla çözümleneceğine ikna olması, bunu öne çıkaran bir gazetecilik anlayışına sahip olması lazım. Savaşı özendirmeyen, barışı, işbirliği, diyalogu özendiren bir dille yayın yapmalıdır. Gazetecilik, bu tür gerilim anlarında çok önemli bir işleve sahiptir. İyi gazetecilik, barış gazeteciliğidir.”
SABUNCU: GAZETECİ HERKESE EŞİT MESAFEDE OLANDIR
Gerilimle ilgili bir makale kaleme alan Gazeteci Murat Sabuncu ise, gazetecinin haber kaynaklarına eşit mesafede olması gerektiğini hatırlatıp “Gazetecinin düşmanı da olmaz, dostu da olmaz. Gazeteci, herkese eşit mesafede olandır. Kendi yaşadığı ülke de buna dahildir. Çünkü iktidarlar, bugün vardır yarın yoktur, ama halklar her zaman vardır. Yunanistan için de bu geçerli. Mühim olan halklardır, doğrulardır, savaş karşıtlığıdır, uzlaşmanın peşinde olabilmektir” vurgusu yaptı.
Doğu Akdeniz gerilimini “içeriye dönük bir hamle” olarak değerlendiren Sabuncu, şunları söyledi: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra dış politika adı altında içeriye yönelik bir politika dizisi izleniyor. Dışişleri Bakanlığı tamamen devre dışı kalmış durumda. O yüzden sadece Türkiye-Yunanistan diye okumamak lazım. Bu genel olarak, içeriye dönük, dış politikayı kullanma zincirinin son halkası. Türkiye benzer durumlarda çok ciddi geri adımlar da atmış bir ülke. Rahip Brunson vakası bunun bir örneği.”
Türkiye’de barış gazeteciliğinin yapılacağına dair umudunun olup olmadığı sorumuza ise Sabuncu şu yanıtı veriyor: “Er ya da geç Türkiye, yeniden diplomasinin, barışın, demokrasinin, hukukun konuşulduğu bir ülke olacak, buna inanıyorum. Türkiye’deki gençlerin eğilimlerinden, isteklerinden, taleplerinden, konuşmalarından, anketlerden görüyorum bunu. Türk gençlerinden görüyorum, Kürt gençlerinden görüyorum. Bu memleketin popülist bir algı ile daha fazla yönetilemeyeceğini görüyorum. Ve barışın, barış gazeteciliğinin çok önemli olduğunu yineliyorum ve barışın er ya da geç bu ülkede sağlanacağını düşünüyorum. Türkiye makul çoğunluğun var olduğu bir ülkedir.”
HABER : MÜJGAN HALİS
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.