Güzel bir mayıs günüydü; Tarım Bakanı Faik Kurdoğlu, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çağrısı üzerine “Gazi Orman Çiftliği”nde bir araya gelmişlerdi. Atatürk’ün aralarında “Atatürk Orman Çiftliği”nin de bulunduğu çiftlikleri ile taşınmazlarını milletine bağışlamasına ilişkin resmî işlem yerine getirilecekti.
Atatürk, bağışlama kararına ilişkin, bir yıl kadar önce, 11 Haziran 1937’de Başbakanlığa bir telgraf çekmişti. Atatürk, telgrafında, “Kullanma yetkim altındaki bu çiftlikleri, bütün tesisleri, hayvanları ve demirbaşları ile beraber, hazineye hediye ediyorum. Gereken kanuni işlemin yapılmasını dilerim” diye bu isteğini bildirmişti. Atatürk, aynı gün CHP’ye Ulus Basımevi ile arsa; Ankara Belediyesi’ne de arsalar bağışlamıştı. Bunun üzerine TBMM’de 12 Haziran 1937’de görüşme açılır ve Meclis, Atatürk’e şükranlarının bildirilmesine karar verir. Başbakan İsmet İnönü de “Millet ve Meclis adına” Atatürk’e bir teşekkür telgrafı gönderir. Atatürk de İnönü’ye cevabında, şunları kaydeder: “’Söz konusu olan hediye, yüksek Türk milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm hediye karşısında hiçbir kıymete sahip değildir. Ben, gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.”
Neşe içindeydi
11 Mayıs 1938’de ise Atatürk, satın aldığı ya da kendisine hediye edilmiş bütün çiftliklerini, taşınmazlarını millete bağışladığına ilişkin işlemi resmen tamamlamak ister. Bu amaçla, “Gazi Orman Çiftliği”nde, Tarım Bakanı Faik Kurdoğlu, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın önünde işlem yapılır. Atatürk, işlemlerin tamamlanmasından sonra, katılanları Marmara Köşkü’nde yemeğe alıkoyar ve onlara, çiftlikleriyle ilgili anılarını, çiftliklerle ne yapmak istediğini ve Türk çiftçiliği konusundaki emir ve direktiflerini, bu alandaki ideallerini, büyük bir neşe içinde anlatır.
Neşeli olmakta haklıydı. Çünkü hiç kimsenin örnek bir çiftlik kurulabileceğine inanmadığı, hatta onu vazgeçirmeye çalıştıkları verimsiz, bataklık ve sazlık bir arazide, Atatürk, içindeki doğa sevgisi ve yeşile olan tutkusuyla o toprakların bir çiftliğe dönüşmesini sağlayacaktı.
Kentleşme vizyonu
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, çiftlik oluşturma projesini, 13 yıl önce 1925 yılı başlarında Çankaya’daki bir akşam yemeğinde konuklarına anlatır. Çiftlik düşüncesi, Atatürk’ün kentleşme vizyonu içinde yer alıyordu. Yaz aylarında susuzluk ve sıcaktan kavrulan başkentte, hafta sonları için dinlence alanları yoktu. Çiftlik Ankaralıların mesire gereksinimini de karşılayacaktı.
Projeye göre, çiftlikte yetişecek sebze ve meyveler, işlenecek süt ve süt ürünleri, Ankara halkına satılacak; başarılı olunması halinde, proje yurt düzeyinde yaygınlaştırılacaktı. Atatürk, Ankara’ya trenle gelecek yabancıların zarif istasyonlar, güzel yeni köyler, modern çiftlikler ve ormanlık araziler görmelerinin de Türkiye hakkında çok iyi etki bırakacağı görüşündeydi. Bu çiftlikten sonra, sırayla Etimesgut, Sincanköy, Malıköy de geliştirilmeliydi.
Hiç kimse inanmıyordu
Ancak Atatürk’ün sofrasındakiler, karşı çıkamasalar da bu projenin gerçekleşebileceğine inanmıyorlardı. Atatürk bir gün, uzmanları ve Tarım Bakanlığı danışmanı Mr. Schmid’i yanına alarak kendisinin belirlediği, Ankara’nın 7 kilometre batısında, İstanbul-Ankara demir yolunun geçtiği; verimsiz, bataklık ve sazlık araziye götürür. Danışman Mr. Schmid, araziye yatırım yapılmaması yönündeki görüşünde ısrarlıdır; sonunda, “Burada ya sabır tükenir ya da para” demek zorunda kalır. Bu olumsuz ve kesin görüşe karşın, Atatürk, bazı arazilerin sahiplerine cebinden para ödeyerek bölgeyi, 102 bin dönüme ulaştırır ve Orman Çiftliği’nin kurulmasını sağlar. Araziye kurulan iki çadır ve getirilen iki traktörle 5 Mayıs 1925 Pazartesi günü bu alanda ilk adım atılır ve çalışmalara başlanır.
Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. Yılı yaklaşırken, uzmanların olumsuz görüş bildirdiği; Atatürk’ün ise içindeki doğa sevgisi ve inatla direttiği çiftlik tamamlanmak üzeredir. Önce “Numune Çiftlik” daha sonra “Gazi Orman Çiftliği”, Mustafa Kemal’in “Atatürk” soyadını almasından sonra “Atatürk Orman Çiftliği” olarak anılan bu çiftlik, Ankaralıların gözdesi olur.
Çiftlikleri milletine hediye ediyor
Mustafa Kemal Atatürk’ün, aralarında “Atatürk Orman Çiftliği”nin de bulunduğu çiftlikleri ile taşınmazlarını milletine bağışlamasına ilişkin resmî işlem de yine bir ilkbahar günü, 11 Mayıs 1938’de tamamlanır.
Atatürk Çiftlikleri, 7 Ocak 1938 günü kabul edilerek 13 Ocak’ta yürürlüğe giren “Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Hakkında Kanun”un 5. Maddesi gereğince, bu işletmeye dâhil edilir. Bu çiftlikler, Ankara’da: Balgat, Yağmurbaba, Çakırlar, Macun, Tahar, Güvercinlik, Etimesgut, Gazi, Orman; Silifke’de: Tekir, Şövalye; Tarsus’ta: Pilioğlu; Dörtyol’da: Portakal bahçesi, Karabesemek; Yalova’da: Baltacı, Millet çiftlikleri idi. Bunlar, 1938’e değin “Atatürk Çiftlikleri Müdürlüğü” adı altında işletiliyordu.
Bir Çiftlik anısı
Falih Rıfkı Atay, “Çankaya”da, Atatürk’ün yeşile olan tutkusunu şöyle anlatır: “Ankara’da göz, su arar, yeşillik arar. Bozkırın bu parçasına biraz yeşillik verebilmek için neler çektikti. Bayan Afet’in bir hatırasında vardır: Atatürk Çiftliğin yemiş bahçesi yapılan bir kısmında eski iğde ağacını aramış, sökülüp atıldığını görünce bir yavrusu ölmüş gibi içlenmişti. Bir vatan savaşını ateş içinde nasıl candan gönülden takip ederse, Ankara’nın yeşillenmesini öyle gözlüyordu…,
Atatürk Çiftlik dağlarının ormanlaşması ile bizzat uğraştı idi. Hemen hemen her ağaçta hakkı vardır. Nerede birkaç söğüt görse, pikniğe giderdi. Söğütözü pek sevdiği köşelerden biri olmuştur. Orman Çiftliği henüz çıplak bir bozkır parçası iken aşağıdaki küçük köşklü bahçesinde oturuyorduk.O gün yıllık hesapları getirmişlerdi. Çiftlik işleri iyi gitmiyordu. Atatürk ömrünü pek kıt kanaat geçirmiş olduğundan, para kaybetmesini sevmezdi. Alacakaranlıkta bir aralık Köşk’ün önündeki havuzun fıskiyesini açmışlardı. Hiç de zevkli olmayan müdür havuzun içinde renkli ampuller koydurmuş olduğundan, mavili kırmızılı yeşilli bir su yelpazesi açılmaya başladı. Gözlerini kaldırıp şöyle bir baktıktan sonra kendi kendine: A Mustafa Kemal, sen çiftçi misin? Hayır. Ziraat mı okudun? Hayır. Babandan mı gördün? Hayır. İşte böyle bilmediği şeylere karışanlara sular bile güler, demişti.”
HABER : HASAN SAFA TEKELİ / İSTANBUL – ARAŞTIRMA YAZISI
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.