YÖK’ün 18 Kasım’da açıkladığı Akademik Hareketlilik Projesi, akademi dünyasında tepkiyle karşılandı. 2006 yılından sonra kurulan yeni üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacının köklü üniversitelerin yetişmiş akademik kadrolarından karşılanmasını öngören proje, akademisyenler tarafından “sürgün” olarak nitelendirdi.
YÖK’ün projeye ilişkin ilk açıklamasında, akademik hareketliliğin “gönüllülük esasına öncelik verilerek yapacağı” vurgulanmıştı. Ancak sendika ve akademisyenler, proje için gönüllü çıkmaması durumunda bunun bir çeşit ‘sürgün’e dönüşebileceğini ve bu durumdan da en çok üniversite yönetiminin göndermek istediği akademisyenlerin etkileneceğini ifade ettiler.
Nitekim projenin uygulanmasına ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nden başlanması ve 8 öğretim görevlisinin başka üniversitelere gönderilmesine ilişkin ilk talimat da verildi.
“Plansız ve ihtiyaç dışı üniversite kurulmasının sonucu…”
9. Köy’e konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Eğitim-Sen Ankara 5 No’lu Üniversiteler Şubesi Başkanı Mutlu Arslan, projenin 2006 sonrasında açılan üniversitelerin akademik yetersizliğini gözler önüne seren bir tür ‘itiraf’ niteliği taşıdığını söyledi. YÖK’ün bu yetersizliği büyükşehirlerdeki köklü üniversitelerden akademisyen transferi yoluyla çözmeyi hedeflediğini kaydeden Arslan, şöyle konuştu;
“Her İle Bir Üniversite projesi yükseköğretim alanında tümüyle plansız ve ihtiyaç dışı bir sayısal büyüme yarattı. Bu kontrolsüz büyüme üniversite eğitiminin her anlamda niteliksizleşmesine neden oldu. Proje kapsamında 2006 yılı sonrası kurulan üniversiteler liyakatsizliğin ve siyasi kadrolaşmanın en yoğun olduğu kurumların başında geliyor. YÖK Akademik hareketlilik projesiyle boş kalan bu programları kapanmaktan kurtarmaya çalışıyor.”
“YÖK hareketlilik sağlamak istiyorsa bunu zorla değil, 2006 sonrası kurulan üniversitelerdeki koşulları iyileştirerek yapmalıdır” diyen Arslan, aksi bir durumda akademisyenlerin mağdur edileceğini ve ilgili üniversitedeki işleyişin de aksayabileceğinin altını çizdi. Arslan şöyle konuştu;
“Rektörlük ve dekanlıklar akademisyenlerin akademik faaliyetlerini sürdürebilmeleri için onları sürekli belli şartları yerine getirmeye zorluyor. Belirli şartları yerine getirmeyenlerin yurt dışı görevlendirmeleri, şehir dışı izinleri, araştırma destekleri onaylanmıyor. Ve daha da önemlisi hak ettikleri kadroları açılmıyor. YÖK’ün akademik hareketlilik projesi de bu baskılardan biri olma tehlikesi yaşıyor. Bu hareketliliğe katılmayanların akademik isteklerinin yerine getirilmemesi, kadrolarının verilmemesi gibi durumlar ortaya çıkabilir.”
“Proje bir tür zorunlu görev baskısı oluşturuyor…”
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan ise, yeni açılan üniversite sayısının arttığını ancak üniversitelerin niteliğinin ve eğitim kalitesinin artmadığını vurguladı. İrvan şöyle dedi;
“Öncelikle bazı rakamları vermekte yarar var. Türkiye’de mevcut durumda 131 devlet üniversitesi var ve bunların 79’u yani yüzde 60’ı 2006 yılı ve sonrasında açılmış üniversiteler. Belli ki, 16 yılda 79 üniversite açtık ama bu üniversitelerin ihtiyacı olan öğretim üyesini sağlamakta yeterince başarılı olamadık.”
Öğretim üyelerinin hâlihazırdaki kurumlarını gönüllü terk etme ve başka bir üniversiteye gitme konusunda istekli olmaları için cazip koşullar sunulması gerektiğini ifade eden Prof. İrvan, “Bir yanda öğretim üyesi şişkinliği olan, hatta yükseltmelerde ciddi sıkıntı yaşayan devlet üniversiteleri var; diğer yanda da öğretim üyesi bulamayan, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde kurulmuş devlet üniversiteleri var. YÖK bu projeyle diyor ki, öğretim üyesi fazlası olan üniversiteler bazı hocalarını az olanlara göndersin. Yani bir tür “zorunlu görev” gibi. Ben açıkçası bunun işleyeceğini düşünmüyorum. Gönüllü olarak yaşadığı, yerleştiği yeri hiç kimse terk etmek istemez” diye konuştu.
“Zorunlu gönderme mahkemelik olur…”
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 40. maddesi’nde “Öğretim üyeleri, ihtiyacı olan üniversitenin isteği ve kendi arzusu üzerine ve ilgili yönetim kurullarının görüşü, rektörün önerisi ile Yükseköğretim Kurulu tarafından, istekte bulunan üniversitenin birimlerinde en az bir eğitim-öğretim yılı için görevlendirilebilirler” deniliyor. Bu maddeye göre görevlendirmelerin gönüllü bir şekilde yapılması gerekiyor.
İrvan, YÖK’ün son projesinde “gönüllü” çıkmaması halinde üniversite rektörlüklerinin bu kararları öğretim üyelerinin rızası dışında alabileceklerini, bu durumdan da en çok mevcut rektörlerin ve dekanların sevmedikleri, sorun yaratıcı olarak gördükleri akademisyenlerin etkileneceğini ifade etti. Prof. İrvan şöyle konuştu;
“Örneğin kadro bulamayanlara kadro verilmesi ve süre bitiminde aldığı kadro ile kendi üniversitesine dönebilmesi gibi imkânlar olursa ya da yurt dışı görevlendirmelerde olduğu gibi, hem kendi üniversitesinden hem de gittiği üniversiteden maaş alması gibi bir seçenek söz konusu olursa projeye destek sağlanabilir. Aksi halde, gönüllü olmazsa zorla gönderirizanlayışı mahkemelik olacaktır. Bu şekilde giden akademisyenden de verim almak mümkün değildir.“
HABER : Haber: Beril Çanakçı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.